Google
 

18 Mayıs 2008 Pazar

YALANMIŞ

Yalanmış,
Günah yaşarken mevsimlerden, Dindirme sonbahar gözyaşlarımı.
Biz bedel vermişken gurura sevdayı,
Ben günah yaşıyorum mevsiminde,
Dindirme ki gözyaşını, yine sevdanla yedi renk açsın altından geçtiğimiz hayali gökkuşakları.
Sen hiç gitmeyenim olacaktın ya, Yalanmış.
Yalnızım şimdi seni beklediğim kimsesiz odalarda
Olmadı sevdiğim.
Biz bedel verdik aşkı
Saklı gözyaşlarıyla ıslanmış bir paslı sevdaya...

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Ayrılık, tut elimden, bırakma
Ben ilk defa çıkıyorum bu yolculuğa
Yol bilmem, iz bilmem korkuyorum
Bu yol çok karanlık önümü görmüyorum
Tut elimden ayrılık, bırakma
Gece çok soğuk, üşüyorum
Güneşim battı, artık içimi ısıtmıyor
Bu yolculuk nerede biter bilmiyorum
Tut elimden ayrılık, bırakma
Bir meçhule doğru yürüyorum
Aşkım, yoldaşım beni artık istemiyor
Yapayalnız yalnızlığa gidiyorum
Tut elimden ayrılık, bırakma
Dayanağımı yitirdim, düşüyorum
Tut elimden ayrılık, bırakma
Canımı evde bıraktım, ölüyorum
Ölüyorum ayrılık, ölüyorum

Adsız dedi ki...

Bedel vermek. İstersen bedel vermekle ilgili gerçek bir anekdot yazayım sana:
Bir gazeteci kadın mahkumlarla röpörtaj yapıyor. "Her birinin hikayelerini dinledim ve gördüm ki hepsi de haklı. Ama onlara şunu sormadan yapamadım: Haklı olmanız şimdiki durumunuza değdi mi? Mutlu musunuz?". Evet. Haklı olmanın verdiği gurur inan ki kaybettiklerimiz-kaybedeceklerimiz ve yaşadığımız-yaşayacağımız büyük mutsuzlukların yanında önemsiz kalıyor.

Adsız dedi ki...

Bir hayaldin öncesinde,
adın konmuş aşk dilinde
Ben senin sadece imkansızındım
Kelimeler tükendi de,
sen bitmedin bak içimde..
Bunu senden beklemezdim…

Hangi yalan, hangi sebep
Cevabın yok, bitti demek
Belki de ben senin korkularındım…
Zorundayım, zorundasın
Hangi yolun sonundasın
Çığlıklarım yalnızlığa
Bu ayrılık akşamında
Gözyaşıma boğuldu dünya
Sorma bana sensizliği
Sorma bana gücün yoksa

Adsız dedi ki...

Uzaklara dalıyor gözlerim. Kapatıp aslımı tüm gerçeklere, suretime açıyorum ruhumu.. Sessizliği dinliyorum, içinden sesini duyacakmışım gibi. Sanki birşeyler fısıldayacaksın bana, daha önce hiç duymadığım, hiç bilmediğim bir şey..

Ellerimle toprağı avuçluyorum, onunla karışıyorum hayata, sen oluyorum, sendeki ben oluyorum biraz da..

Tüm dünyayı susturup, konuşmak istiyorum seninle, fikrimde bile olsa yeter bana.. Artık seninle ilgili en küçük bir düş, en küçük bir anı, en küçük bir ses, ufacık bir düşünce bile avutabiliyor beni.

Tanımlayamadım..

Varlığında içimdeki heyecan, yokluğunda yüreğimdeki korku muydu aşk? Yarım kalmışları tamamlayamamanın verdiği huzursuzluk muydu yoksa? Belki de sendin aşk bende, ben bunu hiç farketmedim.

Öğrendim..

Yokluğuna alışmayı, sensizlikte bir başıma savaşmayı.. Bunları hiç bilemem, bilsem de öğrenemem, öğrensem de yaşayamam diyordum oysa.. Neleri öğretiyormuş bu hayat insana..

Unutmadım..

Seni unutmak aklımdan bile geçmedi, düşünmedim bunu hiç. Öyle çoktun ki, hiç bir yere sığdıramadım seni. Ne aklıma ne de yüreğime..

Sözler bitti..

Böyle bitmemeliydi oysa, çok cümlesi vardı kurulacak bu hikayenin, senli, benli "biz" li öznelerle.. Daha o kadar söylenmemiş, ertelenmiş, yaşanmamış varken, yazmamalıydı hayat sonunu böyle..

Sustum..

Ağlamıyorum artık..Saymadığım kaç zamandır gözlerimden bir damla bile gözyaşı akmıyor. Ne sana dair ne de hayata, içimde bir yerlerde gizliyorum onları da, seni gizlediğim gibi.

Sızlıyorum..

Zaman sarıyor yaraları deseler de inanma. İnce ince sızlıyor saklı bir yerlerde, dokunulduğunda tekrar başlıyor acımaya.

Bir perde açılıyor önümde, geçmiş zamanlara dair.. Gözlerimi kapatıyorum.. Sendeki ben oluyorum..

İlk bakışın canlanıyor gözlerimin önünde, gülümseyişin..

Sonra gidiyorsun, ardından bakıyorum öylece durup ben de.. Durdurmak için bu gidişi, sarılmak istiyorum ellerine, yapamıyorum..

Kapanıyor perde...

Suretimi kapatıp aslıma dönüyorum yine..

Şimdilik;